Değerli okurlar; çıplak gerçeğin kendisi kadar, gerçeğin nasıl anlatıldığı da hayatımızı belirliyor. Bugün siyaset sahnesinde gördüğünüz birçok tartışmanın arkasında, doğrularla yanlışların savaşı kadar, algıyı kuran dilin etkisi var. “Dezenformasyonla mücadele” dediğimiz mesele tam olarak burada başlıyor: Sadece yalanı yakalamak değil, neyin konuşulacağını, hangi açıdan konuşulacağını ve hangi ölçütle tartılacağını doğru kurmak.
Şunu da net yazayım: Yanlış bilgi, çoğu zaman “yanlış olduğu için” değil, duyguya daha hızlı temas ettiği için yayılır. Korku, öfke, acele, panik… Bunlar paylaşım tuşuna giden en kısa yollardır. Bu yüzden, yalnızca “düzeltme” peşinde koşanlar hep iki adım geride kalır. Etkili mücadele, kriz çıkmadan önce başlar. Adı da budur: önleme (prebunking). Halkın gözünün önüne basit bir rehber koyarız: “Kırpılmış videoyu nasıl anlarsın? Sahte kalabalık nasıl üretilir? Bot hesaplar nasıl fark edilir?” Kısa videolar, sade görseller, tek cümlelik anlatımlar… Aşıyı vücuda krizden önce verirseniz, kriz geldiğinde toplumun bağışıklığı çalışır.
Önce şunu açık söyleyeyim: Bir toplumun zihnini yönetmenin üç yolu vardır. Birincisi, gündemi kurmak; yani bugün neyi konuşacağımızı belirlemek. İkincisi, çerçevelemek; aynı olayı hangi pencereden anlatacağımıza karar vermek. Üçüncüsü, ölçütü ayarlamak; liderleri ve kararları hangi kriterle değerlendireceğimizi akla hazır hâle getirmek. Bu üç halka doğru kurulduğunda, yalanın nefesi daralır; yanlış bilgi yer bulamaz. Tersine kurulduğunda ise en sade doğrular bile şüpheli görünür.
Kriz anında başarı, hız ile disiplinin birleştiği noktadadır. İlk yarım saat altın değerdedir. Yapılması gereken bellidir: tek cümlelik bir doğru önerme yazılır, aynı cümle bütün kanallara yayılır. “Şu iddia asılsızdır; doğrusu budur; kaynağı şudur.” Cümle değişmez, sadece dili hedef kitleye göre yumuşar ya da teknikleşir. X’te zincir, Instagram’da kısa video, TikTok’ta 20–40 saniyelik dikey anlatım, WhatsApp’ta tek görsel ve iki cümle… Hepsi aynı çekirdeğe bağlanır. Krizde çok sesli koro değil, tek sesli orkestra gerekir.
Değerli okur; görsel ve ses manipülasyonları artık hayatımızda. Kimi zaman “derin sahte”, kimi zaman basit bir kırpma. Şu üç şeyi alışkanlık yapalım: Kaynağa bak, bağlama bak, zamana bak. Videoda dudakla ses uyuyor mu? Aynı görüntü daha önce başka olayda kullanılmış mı? Paylaşan hesap yeni mi, tek tip içerik mi basıyor? Paylaşmadan önce bir nefes… Emin olmadığın şeyde “bilmiyorum” demek, yanlış bir kesinlikten on kat daha değerlidir.
Siyasî kampanyalara gelince: Kurumsal bir erken uyarı masası şarttır. Anahtar kelimeler, beklenmedik etkileşim sıçramaları, aynı cümlenin küçük farklarla çoklanması izlenir. “Trend olduysa doğrudur” yanılgısını kırmanın yolu, önceden hazırlanmış alternatif etiketler ve eşzamanlı paylaşım pencereleridir. Kanaat önderleri, yerel aktörler, meslek insanları… Hepsi tek linke bağlanır. Neden tek link? Çünkü tartışmanın zemini kaymasın; herkes aynı kanıta aksın.
Seçim haftaları ve afet günleri dezenformasyonun en verimli mevsimidir. Burada genel kural basittir: Doğru bilgiye tek kapı. İl/ilçe bazlı görsel kartlarla adres–saat–başvuru noktaları tek sayfada; çağrı merkezi ve resmî bağlantı görünür yerde. Sahte bağış hesaplarına karşı doğrulanmış kurum listesi, IBAN kontrol rehberi ve tek görsellik duyurular… Bu işler süslü değil ama etkilidir; hayat kurtarır, sandığı rahatlatır.
“ Peki, yalnız doğrular mı kazanır? ” Hayır. Doğru, tek başına bırakılırsa yetmez. Doğrunun bir hikâyesi olmak zorunda. Rakamlar aklı ikna eder; insan hikâyesi kalbi. Bir öğretmenin doğru bilgiyle çözdüğü okul meselesi, bir sağlık çalışanının sahte kampanyayı nasıl ortaya çıkardığı, bir gencin yanlış sandık bilgisini nasıl düzelttiği… Bu tanıklıklar toplumun belleğine “biz birlikte düzeltebiliyoruz” duygusunu yazar. Dezenformasyonun en büyük gücü duyguları çarpıtmasıysa, en güçlü panzehir de sahici duygulardır.
Mücadelenin dili kadar etik çizgisi de önemlidir. Dezenformasyonla mücadele, “hoşumuza gitmeyen fikri susturmak” değildir. Hedefimiz kişiyi yaftalamak değil, iddianın özünü çözmektir. Orantılı davranırız; önce doğru bilgiyle rekabet ederiz; engelleme gerekiyorsa şeffaf ve denetlenebilir biçimde yaparız. Bu tutum, kısa vadede birkaç tık kaybettirir; ama uzun vadede güven sermayesi kazandırır. Siyasette kazanılan en kıymetli varlık budur.
Toparlayalım. Etkili bir dezenformasyon mücadelesinin omurgası üç maddede özetlenir: Bir, krizden önce toplumun bağışıklığını güçlendir (prebunking). İki, kriz anında yarım saatlik hız penceresinde tek cümlelik doğru önermeyi çok kanalda aynı anda yay (mesaj disiplini). Üç, doğruyu insana değen hikâyelerle taşı; veriyi kalbe bağla (insanî anlatı). Yanına bir de ölçüm ekle: tepki süresi, erişim, duygu skoru, düzeltme oranı… Her olaydan sonra kısa bir değerlendirme yap; iyi olanı tekrarla, zayıf olanı düzelt.
Son bir çağrı: Biz birbirimize güvenmeyi öğrenirsek, yalanın alanı daralır. Güveni büyütmenin yolu, hızlı doğru, tek mesaj, açık kaynak ve sahici üsluptur. Bugün paylaştığınız bir cümle, yarın bir mahallenin nabzını, ertesi gün bir sandığın sonucunu etkileyebilir. O cümlenin yükü ağırdır. Yükü hafifletmenin tek yolu, cümleyi doğru kurmak ve aynı doğrultuda ısrarla tekrarlamaktır. Sözün gücü budur; doğru kurulmuş söz, en gürültülü yalanı bile susturur.
